"Biz Dünyalılar, büyük ve güzel şeyleri yıkmak konusunda hünerliyizdir."
Ben bu cümleden çok etkilendim. Böyle
bir düşünce ne kadar doğru bir tespit. Gerçekten de insanoğlu bulunduğu ortama hareket katsa da
onu yok etmek konusunda usta. Özellikle günümüz dünyasında, tüketim
toplumlarında, hatta tüketim Dünya'sında. Mars Yıllıkları, Mars'ta da olsa bu
konularda ne kadar hünerli olabileceğimizi bize gösteriyor. Giriş cümlesi
kitaptan... insanoğlunun kendi hırslarını, vurdumduymazlığını, kendini
beğenmişliğini, baskılarını, yasaklarını Mars'a bile olsa yanında götüreceğinin
bir göstergesi bu kitap. Kısaca ha Dünya'da yaşamışız ha Mars'ta... İnsan her
yerde insandır. Pek değişmez.
Kitabın yazarı büyük edebiyat
ustası Ray Bradbury. Benim okuduğum kitabın baskısı İthaki Yayınları'ndan ve
çevirisi Barış E. Alkım'a ait.
Kitap, pek çok kısa hikayeden
oluşuyor. Bu hikayelerde Mars'ta bir uygarlığın olduğunu ve bu uygarlığın
gelişmiş seviyede bir uygarlık olduğunu öğreniyoruz. Daha sonra hikayelerde insanoğlu'nun
Mars'a seyahatlerini ve sonunda Mars'a yerleşmesini daha sonra da Mars'taki
yaşamını ve Mars ile olan ilişkisini anlatıyor. Her hikayede insanın ayrı bir takıntısını,
ayrı bir marifetini, ayrı bir yok ediciliğini, saygısını veya saygısızlığını,
ayrı bir özlemini, umudunu okuyoruz.
Bu hikayeler içinde benim en çok beğendiğim, "Ölü Mevsim" adlı hikaye oldu. Bu hikayede bir adam karısıyla birlikte yaşadıkları Mars'ın
ıssız bir bölgesine bir sosisçi açar. Bu sosisçi Mars'ta ilktir ve bu yüzden bu
işten çok para kazanacaklarını düşünür! Hırs yapar. Çünkü Mars'ta yüz binlerce
insan yaşamaktadır ve dahası da yolda Mars'a yerleşmek için gelmektedir. Bu
kadar insan ne yiyip ne içecektir!? Ama bu adamın unuttuğu bir şey vardır. Onun
gelip yerleştiği yer, binlerce yıldır aslında oraya ait olanlara yani az sayıda
yaşayan Marslılara aittir. Ancak adam bunları düşünmez. Aklına bile getirmez. Adamın
bu hırsı, isteği onun gözünü adeta kör eder. Çünkü adam bu sosisçiyi açıp
işletmeyi ve paralar kazanıp bir servet sahibi olmayı çok istemektedir.
Gezegenin asıl sahibi Marslılardan biri, sonunda adama bir mesaj iletmek için
gelir. Daha önce de gelmiştir. Ancak adam, Marslıların kendisini oradan atmak,
sosisçisini açtırmak istemeyeceğini düşünüp onları tersler, dinlemez, anlamaya
çalışmaz. En sonunda elinde bir mesajla gelen Marslı'yı vurup öldürür. Hikayeyi
çok uzatmayacağım. Hikayenin sonunu burada anlatmayacağım ama insanoğlunun
gözünü mal, mülk, para bürümesinin nelere yol açtığı ve en sonunda aldığı ders
niteliğindeki cevabı eminim sizde beğeneceksiniz. Gerçekten çok etkilendiğim
bir hikaye oldu.
Bir de oldukça kısa ama oldukça vurucu olan bir diğer etkilendiğim bölüm ise "İsimlerin Koyulması" adlı hikaye oldu. Demir Kasabası, Elektrik Köyü, Çelik Kasabası vs... Sanırım bu kadar bahsetmem, bu hikayede neyin vurgulanmak istediğini az çok anlatacaktır!
Kısaca toplarlamam gerekirse, Mars
Yıllıkları güzel bir kitap. İnsanlığı alın Mars'a yerleştirin, olacakları
görün. Bunu anlatıyor. İnsanoğlu her yerde insanoğludur.
Bilim-kurgu sevenlerinin mutlaka
okuması gereken ve türe yabancı olanların da kolaylıkla okuyabileceği bir
kitap. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder