24 Eylül 2016 Cumartesi

Kudüs Kırmızısı - Şebnem Pişkin

Bu yazı misafir bir yazıdır. Keyifli okumalar.


"Zordu çocuk olmak Kudüs'te. Top oynamayı bilmezdi burada çocuklar. Top deyince, havan topu gelirdi akıllarına. Büyümek için acele ederlerdi. Çocuk olmak için vakit yoktu çünkü buralarda."

Baskıdan önce okuduğum bir Şebnem Pişkin kitabı daha. Nasıl beceriyor bilmiyorum ama bu Şebnem'in son bir yılda çıkardığı üçüncü kitap. Facebook sayfasından gördüğüm kadarıyla 10 kitaplık bir de çocuk dizisi çıkarıyor yakında. Kendi ya da yayınevi ne planlıyor bilmiyorum ama altı ayda bir kitap çıkarma işine hemen bir son vermeliler. "Kayıp Mona Lisa" yı almak için fuarı beklerken, şimdi almamız gereken kitap iki oldu. Beni boş verin ama iki kitaptan sadece birini almayı tercih edecek bir sürü insan vardır.

Şebnem bu kitabı Ortadoğu'nun kanayan yarası Kudüs'e ithaf etmiş. Son üç kitabında olduğu gibi yine okuru fantastik edebiyatın satırlarında dolaştırmak yerine inanç dünyasının gerçekleri ile buluşturmayı tercih etmiş. Kitabı oluşturan 8 hikâyede 3 semavi dinin ortak noktası olan kutsal mekanlar merkez alınmış. Daha doğrusu bu yere gönderilen peygamberlere ilişkin ayetler derlenmiş ve kısmen yazarın kurgusu (ayetlerin anlamına dokunulmadan) bu ayetlerin üzerine eklenmiş.

Aslında bu durumu çoğu zaman yadırgıyorum. Neden Alanya Mavisi değil de Kudüs Kırmızısı mesela? İnsanın hiç gitmediği, fiilen hiç ait olmadığı bir yeri, bir coğrafyayı bu derece benimsemesini aklım almıyor. Bir İsveç, İrlanda ya da Norveç vatandaşı değiliz ki, kendi ülkemizin hiç derdi yokmuş gibi başka ülkeler için üzülelim, kitap yazalım. Neyse, Şebnem yazmış bir defa, bize de okumak, kitap hakkında atıp tutmak düşüyor. Yeri gelmişken, Kudüs Kırmızısı'nın online kitap satış sitelerinde başlığında Kudüs kelimesi geçen 120 küsur kitap içinde yerini almaya hazırlandığını da not düşelim. Ben sadece kendi üyesi olduğum siteleri inceledim. Muhtemelen dini yayınlara ağırlık veren sitelerde bu rakam çok daha fazladır.

Açılış öyküsü "Taşların Dili" Kudüs'e belgesel çekmek için gelen 4 kişilik bir ekip ve bu ekibe rehberlik eden Uday Cemal isimli Filistinli bir çocuğu konu alıyor. Uday, ekibe Filistin'i gezdirirken, bir yandan da karşılarına çıkan kutsal mekânlar hakkında ansiklopedik bilgiler veriyor. Ekipten Ömer gece olunca Mescid-i Aksa'nın avlusunda uyuya kalıyor ve gün içinde yaşadıkları rüyalarına yansıyor.

Bu arada değinemeden geçemeyeceğim, Şebnem belki bilerek, belki bilmeyerek ateist ve deistlerin önemli bir argümanına destek vermiş. Hikâyenin bir yerinde Harem-i Şerif bölgesine girmek isteyen iki karakterin başından şöyle bir şey geçiyor:

"Ömer ve Ahmet pasaport ve kimlik kontrolünden sonra güvenlik görevlisi tarafından sorulan dini sorulara verdikleri doğru yanıtlar neticesinde Müslüman olduklarını kanıtlamış bir şekilde içeri geçiş yapabildiler."

Böyle bir uygulama gerçekten var mı bilmiyorum. Eğer varsa kimliklerimizde yer alan din hanesinin ne işe yaradığı sorusu ortaya çıkıyor. İsraillilerin de fark ettiği üzere kimlik üzerine Müslüman yazıyor diye kimse Müslüman olmuyor.

Sekizinci hikâyeye kadar olan hikâyeler Kudüs'te yaşamış peygamberler ile ilgili. Adı geçen peygamber ve diğer isimler hakkındaki Kuran ayetleri derlenmiş ve küçük eklemeler yapılarak hikâyeymiş gibi sunulmuş. Kuran da Kudüs'e verilen değeri göstermek açısından başarılıysa da Şebnem Pişkin'in şimdiye kadar ki kendine has anlatımından uzak bir anlatıma sahipler.

Son hikâye olan "Kudüs Kırmızısı" ile söz konusu belgesel çekiminin ikinci gününe geliyoruz ve önceki altı hikâyenin, ilk hikâyenin sonunda uykuya dalan Ömer'in gördüğü rüyalar olduğunu öğreniyoruz. Tüm hikâyelerin bu şekilde ortak bir paydada buluşturulması güzel olmuş.

Genel olarak baktığımızda hikâyelerde kurgu ya da mantık hatası bulamadım. Zaten, direk ayetlerden alıntılandığı düşünülürse bulmamalıyım; saçmalamış olurum. Ama ne yalan söyleyeyim son üç kitaptır Şebnem'in tasavvuf ve fantastik kurguyu başarı ile harmanladığı kitaplarını özledim. Biz Dan Brown'a evrilecek diye hayal ederken Arif Pamuk'a evrilmeye başladı. Yapma gözünü seveyim. 

Sahi, Şebnem sayesinde şakşukanın İsrail mutfağına ait olduğunu öğrendim. Zaten bir günah kadar lezzetli olmasının başka bir açıklaması olamaz. Şaka bir tarafa, her ne kadar "şakşuka" kulağa hiç İbranice gibi gelmese de, en azından Yahudi mezesi olduğuna dair bilgiler var. Ancak Şebnem'in üstünkörü verdiği tarifin içinde patlıcan olmamasının affedilir yanı yok. Ha patlıcansız şakşuka ha yumurtasız menemen. ( Bu arada menemenin de Yahudi atıştırmalığı olduğu söylentiler arasında. Damak zevkimiz yüzünden cehennemde yanacağız haberimiz yok. )

Kitabı henüz elimize almamış olsak da yazarın paylaştığı görsellerden güzel bir kapağının olduğunu görüyoruz. Benim için çok sorun değil ama benim bloğumdan da görebileceğiniz gibi kızım kitaplarlarla poz vermeyi seviyor. Başka kitaplara artık. Diyeceğim o ki, Asi Kitap kapak konusunda gerçekten başarılı. Çizgi roman günlerimden hatırladığım Hanzala'nın bir karikatürünün kitabın sonuna konması hoş olmuş. Bir karikatürünü de ben bu yazının altına koyuyorum. Sondaki şairane finali sevdim. Zaten 1 ve 8. hikâyeler güzel. Ancak ikisi arasında kalan hikayeleri çok da yaratıcı bulduğumu söyleyemem. Tövbe estağfurullah… Yanlış anlaşılmasın, yaratıcı değil derken Şebnem açısından bakıldığında diyorum. Yoksa içeriği zaten bizzat yaradanın kelamı…

Çok satmak, adını duyurmak, Kudüs için bir şeyler yapmak ya da sadece Filistinli çocukların sesi olmak… Umarım Şebnem bu kitabı yazarken içinden ne geçtiyse, ne hissettiyse gerçek, her neyi amaçladıysa başarılı olur.



Yazar Hakkında:

Bu yazı misafir bir yazıdır. Madalyonun Öteki Yüzü blogunun sahibi Umut Çalışan tarafından yazılmıştır. 2014 yılının Mart ayından bu yana yayında olan blogda Umut Çalışan, kitaplarla ilgili yazılar yazmaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder